TÜM SORUNLARIN KÖKENİ: İHTİYAÇ
İhtiyaçlar sorunları doğurur, sorunlar tehditleri, tehditler bilgi ihtiyacını 🙇🏼♂️ , bilgi ihtiyacı motivasyonu 🔥 , motivasyon ise eylemi ⚔
🔎 Bu bölümün sözlüğü :
Okumaya başlamadan önce terimlere aşina olmak yararlı olacaktır. Hatırlatma amacıyla her bölüm başında da ilgili tanımlar yer alacaktır.
Bir sorunun çözümü ile ilgili kişinin sahip olduğu toplam bilgi, deneyim ve beceri kümesidir.
Çözülememesi, üstesinden gelinememesi durumunda kişiye kayıp yaşatacak ve/veya olası bir kazancın yok olmasına yol açacak tecrübe eksikliği durumudur. Özetle bir yokluk durumu (kayıp) tehdididir.
Çözüme ulaşmayı sağlayacak tecrübe edinimi için gerekli olan enerji, zaman, para gibi kısıtlı kaynaklardır.
İlgili engelin üstesinden gelebilmek için gerekli olan toplam tecrübe miktarından eksik olan her bir bilgi ve beceri için harcanacak toplam enerji ve çabanın karşılığını ifade eder. Toplam tecrübe gerekliliği ne kadar çok fazla kaynak gerektiriyor ise zorluk seviyesi o kadar yüksektir.
Sorunun çözümüne dek geçen süreçte karşılaşılan tüm zorluklara karşı verilen çabayı ifade eder.
Her sorunun yol açtığı kayıp veya kazanç ihtimali karşısında sorunu ortadan kaldırmaya yönelik kişinin duyduğu rahatsızlık ve/veya isteklilik durumudur. Bu rahatsızlık ve isteklilik durumunun seviyesi kişinin eyleme geçip geçmeyeceğini belirleyen temel faktör olacaktır. Böylelikle motivasyon, eyleme geçmeye yetecek seviyede istekliliğe ve rahatsızlığa sahip olmayı ifade eden kavramdır.
Şimdilik şu şemayı buraya ekleyelim. Sonrasında adım adım derinleşelim…
Önceki bölümde de gördüğümüz gibi bizi biz yapan ana parçalarımızdan biri de ihtiyaçlarımızdır ve sürekli şekil değiştirirler. Öyle ki, bu da hayatta bir dinamizm oluşturur. Böylelikle her ihtiyaç ortaya çıktığında onunla birlikte bir sorun da ortaya çıkar. Sorunların üstesinden gelip gelemeyeceğimiz o sorunla ilgili tecrübeye sahip olup olmadığımız ile ilgilidir. Eğer tecrübemiz varsa, o ihtiyacı gidermek zaten bizim için bir sorun değildir ve hali hazırda bilgisine sahip olduğumuz için hızlıca çözüm yolunda ilerleyebiliriz. Yani bizim için nispeten kolaydır. Ancak tecrübesine sahip olmadığımız her durum için keşif aşamalarından tekrar geçmemiz, sorunun çözümünü tamamen tecrübe etmemiz gerekir. Bu da daha fazla kaynak, daha fazla zorluk demektir. Şimdi tüm bu keşif ve tecrübe sürecine anlam katacak hayatın temel dinamiklerinden ikinci halkaya, “Sorun Teorisi”ne giriş yapalım.
SORUN TEORİSİ – GİRİŞ
Çözülememesi, üstesinden gelinememesi durumunda kişiye kayıp yaşatacak ve/veya olası bir kazancın yok olmasına yol açacak tecrübe eksikliği durumudur. Özetle bir yokluk durumu (kayıp) tehdididir.
Bir sorun ancak %100 tecrübesine sahip olunduğunda çözülebilir.
Bu teori %100 tecrübesine sahip olmadığımız hiçbir sorunu %100, yani tamamen çözemeyeceğimizi savunur. Sorun ile ilgili yüzde kaç tecrübeye sahipsek ancak o yüzdelik kadarını çözebiliriz. Örneğin bir konuda %65 tecrübeniz var ise onu ancak %65’e kadar çözebilirsiniz. Tam çözümü elde etmek için sorun ile ilgili daha fazla bilgi ve deneyim edinmeniz gerecektir. Böylelikle kalan %35’i de edindiğiniz de artık ilgili sorun çerçevesinde %100 tecrübeye yani çözüme ulaşmış olacaksınız.
İlk Yargı: %100 bilgisine sahip olmadan çözülemeyeceği size ilk bakışta garip gelebilir. Ah ben her şeyi öğrenmek zorunda kalmadan yalnızca %35’ini öğrenerek bu sorunu çözdüm diyebilirsiniz. Ancak burada kaçırdığınız nokta %65’ine hali hazırda sahip olduğunuz olacaktır.
Sorunun Çözümü ✅ = Sorunun Çözümü ile İlgili %100 Tecrübe (Bilgi + Deneyim + Beceri)
Bilimi en basit haliyle aktaracak olursak “Bilinmeyi bilinir hale getirmektir.”
Öyleyse her sorun çözüşünüzde bilim yapıyorsunuz. Ancak bilim yapıyor olmak için keşfedilmemiş yeni bilgileri keşfetmeniz, çözülmemiş sorunları çözmeniz gerekir. İşte bunu yaptığınızda artık siz de bir bilim insanısınız. Bu mevcut karmaşık bir bilgi sistemini edinip bütün edinilmiş bilgilerle bir sonraki seviyede yer alan daha karmaşık bir soruna çözüm getirmek ile ya da tamamen bambaşka bir alanda, belki hiç dokunulmamış bir alanda yeni farkındalıkların keşfi ile gerçekleşebilir. Her halükârda tüm çabalar saygıdeğerdir.
Bu teoriyi çok basit bir örnek üzerinden açıklayalım. Diyelim ki sorununuz bir eczane bulamamak ve bir kişi ile aranızda şöyle bir diyalog geçiyor:
- – Merhabalar beyefendi, çevrede bir eczane var mı acaba?
- + Merhaba, bu yolu dümdüz takip edin, yolun sonuna doğru solda bir bakkal göreceksiniz, o bakkalı geçtikten sonraki ilk soldaki sokağa girdiğinizde sağlık ocağı var, hemen karşısındaki eczanelerden birinde işinizi görebilirsiniz.
- – Teşekkürler, iyi günler.
- + İyi günler.
Bu diyaloğu incelediğimizde muhtemelen hastayız ve doktora görünüp bir reçete aldık ve ilaçlarımızı edinmemiz gerek.
İhtiyacımız: Bize zarar veren mikroorganizmalardan kurtulup tekrar sağlığımıza kavuşmamız,
Sorunumuz: Bir eczane bulamamak,
Çözüm: İlaçlarımız (eczane).
Bu durumda bilgi ihtiyacı ortaya çıkıyor ve yolda gördüğümüz birine danışıyoruz, o ise yukarıda gördüğümüz gibi bir yönerge vererek yolumuzu bulmamıza yardımcı oluyor, bize toplamda 4 basit bilgi parçacığını aktararak sorunumuzu çözmemize yardımcı oluyor.
- Bu yolu dümdüz takip edin, Σ (1/4) %25
- Yolun sonuna doğru solda bir bakkal göreceksiniz, Σ (2/4) = %50
- O bakkalı geçtikten sonraki ilk soldaki sokağa girdiğinizde sağlık ocağı var, Σ (3/4) = %75
- Hemen karşısındaki eczanelerden birinde işinizi görebilirsiniz. Σ (4/4) = %100
Şimdi burada baktığımızda bize aktarılan bu 4 bilgiden yalnızca ikisini aklımızda tutup sonrasını hatırlayamazsak yalnızca bilginin %50’sini hatırlıyor olacağız ve yolun sonundaki bakkaldan sonra sağa mı yoksa sola mı gireceğimizi şaşırabiliriz, bu durumda eczaneye ulaşmamız için kalan %50’lik kısmı yani 3. ve 4. bilgiyi de edinmemiz gerekir ki eczaneye (çözüme) varalım.
Gelin bir örnek daha inceleyelim:
Hatta en basitinden bir örnek, okuma yazma öğreniyorsunuz ve “AHMET” ismini okuyacaksanız. Bu isimde 5 harf var dolayısıyla, 5 bilgi parçacığı. Bunlar sırasıyla,
- A Σ (1/5) %20
- H Σ (2/5) %40
- M Σ (3/5) %60
- E Σ (4/5) %80
- T Σ (5/5) %100
Bu ismi okuyabilmek için ihtiyacımız her bir bilgi parçacığını fethetmek olacaktır. A nasıl telaffuz edilir ? H nasıl, M, E, T nasıl ? Ancak her birinin ayrı ayrı telaffuzunu edindiğimizde tamamını okuyabiliriz.
Tek bir harfi bile bilmememiz, okuyamamamıza sebep olur. İşte aslında bilgi sistemleri bu şekildedir.
Biz ise yalnızca bilgisine, tecrübesine sahip olduğumuz sorunları çözebiliriz.
Eğer bir sorunun üstesinden gelemiyorsak bu bizim beceriksiz olduğumuz anlamına değil, orada bilgi eksiğimiz olduğu anlamına gelir !
Birçok insan, düşünüyorum düşünüyorum ama bir türlü işin içinden çıkamıyorum, sorunun üstesinden gelemiyorum der.
🔎Bunun sebebi gayet nettir:
İnsan en temel üretim mekanizmasıdır ve girdisi olmayan bir üretim mekanizmasının çıktısı da olmaz !
Peki insan için girdi ve çıktı nedir ?
Girdi = Beş duyu organıyla alınan veriler sayesinde elde edilen deneyim ve bilgilerdir.
Çıktı = Tecrübe (Bilgi, Deneyim, Beceri) sonucu elde edilen kümülatif bilgilerin kullanılarak basit bir çözüme ulaşılması ya da daha karmaşık sorunlara çözüm bulunması sonucu meydana gelen Bilim, Teknoloji, Sanat ve diğer birçok insani somut ve soyut bilgi sistemleri ve çözümlerdir.
Ayrıca bireyde meydana gelen her türlü duygusal değişim, içgörü, hissiyat gibi sonuçlar da beş duyu organı ile alınan verilerin çözümlenmesi, bilgiye çevrilmesi ve yorumlanması sonucu oluşan çıktılardır.
Bu nedenle, insan bir sorun ile karşılaşıldığında bu sorunun üstesinden gelebilmek için mutlaka sorunla ilgili daha fazla bilgiye ve deneyime ulaşması gerekir. İnsanın girdisi neyse çıktısı da o yönde olma eğilimindedir. Bu durum ise insan beyninin çalışma mekanizmasıyla yani işletim sistemimiz ile ilişkilidir. Bu konuyu geniş çaplı olarak bir sonraki bölümümüz olan “Öğrenme” konusunda ele alacağız.
SORUN TEORİSİ VE RİSK
Gerçekleşecek olayın beklentiden sapma ihtimalidir.
Bir olayın veya olgunun belirli bir yönde gerçekleşeceği düşüncesi ve hissiyatıdır.
BİLGİ ⬆ = RİSK ⬇ (SAPMA ⬇ = BELİRSİZLİK ⬇)
Beklenti sahip olunan bilgi oranına göre şekillenir.
Ne kadar az bilgiye sahipsek beklentimiz de o kadar gerçekten sapma ihtimaline sahip olur.
Dolayısıyla gerçekleştireceğimiz eylemde riskimiz de o denli yüksek olacaktır.
Ne kadar fazla bilgi edinirsek beklentimiz o kadar gerçeğe yakınsar ve belirsizlik de tam tersi oranda azalır.
Böylelikle hata yapma olasılığımız azalacak ve çözüm kabiliyetimiz artmış olacaktır.
Bir sorun hakkında %30 bilgimiz varsa bunun %30’u belirlidir ve %70’i bilinmezlik içerir. Böyle bir işe girmenin ise %70’lik riski vardır.
BELİRSİZLİĞİN FANTEZİSİ
Sorunun var olması tecrübe ve bilgi eksikliği bulunduğu anlamına gelir. Tecrübe edilmemiş her yerde tam bir belirsizlik ortamı vardır ve adım adım tecrübe ve bilgi edinildikçe beklentiler de tekrar tekrar şekillenir. Yarım kalan, yani belirsiz olan her durum yoruma açıktır, hem en büyük hazineleri hem de en dehşet verici senaryoları içerebilir, ve genellikle yarım kalan her şey beyin tarafından en yüksek fantezilerle ve mükemmeliyetlikle tamamlanır.
Bir şey ne kadar belirsiz ise o kadar fantezilere yakındır !
Öyle ki, bu fanteziler ise en haz verici ya da en dehşet verici deneyimler olabilir.
Bunu belirleyen etken kişinin beklentisinin yönüdür. Tam belirsizlikte, hiçbir tecrübe yokken kişi genellikle farkındalıksızdır. İlgili terimin bile belki de farkında değildir. Farkına vardıktan sonra ilk bilgileri ve tecrübeleri edinmeye başlar, daha sonra adım adım edindiği bilgilerin ona fayda mı yoksa zarar mı vereceği iç muhakemeden geçirilir.
Ardından kişi eğer bu belirsizlikten fayda bekliyorsa “heyecan” , zarar bekliyorsa “korku” duyar.
Heyecanın kuvvetlenmesi veya sürdürülebilir olması, edinilen bilgi ve deneyim akışında en başta “fayda” beklentisi ile oluşan heyecanın, belirsizliğin belirli hale gelmesi sonucunda benzer seviyede faydayı hissetmesi ile ancak sürdürülebilir olur. Daha yüksek seviyede fayda keşfedilmesi sonucu ise heyecan daha da kuvvetlenir. Ancak belirsizlik, belirli hale geldikçe başta keşfedilen ve algılanan faydanın gerçekte daha düşük miktarda fayda sunduğu hissedilirse heyecan zayıflar. Hatta artık yeterli fayda algılanmıyorsa da tamamen yok olabilir. Örnek vermek gerekirse, dikkatinizi çeken olası bir partnerin maskeli hali sizi etkileyebilir, ancak maskeyi indirdikten sonraki görüntüsü bir anda bütün heyecanınızı yok edebilir. Diğer yandan, başta heyecan duyulan bir durumun bile belirli hale geldikçe heyecandan korku durumuna evirilmesi ihtimali de vardır. Bu durum ise, kişinin başta fayda beklediği durumun belirli hale gelmesi sonucunda aslında zarar göreceğini keşfettiği an olur. Örneğin, dolandırılma vakaları gibi. Korku durumu da aynı şekilde heyecana evirilebilir. Bu durumlar bu şekilde dinamiktir ve yer değişebilirler.
Bir eylemi ne kadar sürdürülebilir şekilde gerçekleştireceğimiz ve ne kadar bağlı kalacağımız da aslında benzer bir ivme gösterir. Bu durumda ise eylemin üstesinden gelip gelememe, zorlukların becerilere ve kapasite gelişimine uyumu gibi farklı etkenler de söz konusudur ve bunlarla birlikte gerçekleştirdiğimiz eylemlerin bize ne derece fayda sağladığına göre işi sevip sevmeyeceğimiz ve terk edip etmeyeceğimiz belli olur. Bu konuyu ilerleyen bölümlerde tekrardan ele alacağız.
❗ Evet, bu bölümde insanı temel üretim faktörü olarak alıp belirsizlik, öğrenme, beklenti, risk, fanteziler gibi birçok konuyu birbirleriyle ilişkileri bağlamında derleyip kavramsallaştırarak aktardık ve inceledik. Bu bölüm ilerleyen bölümlerin çoğuna temel olması bakımından oldukça önemlidir ve ilerleyen bölümlerde de bu bölüme atıflar yapılarak bağımsız ve devamı niteliğinde olan kavramlar ve teoriler aktarılacaktır.
FARKINDALIK & ANA SORUN
Buraya kadar bilgimizin olmadığı hiçbir sorunun üstesinden gelemeyeceğimizi ve yorumlama yapabilmek için genel bilgiye ve deneyime ihtiyacımız olduğunu keşfetmiş bulunduk. Madem ki hayat bir sorunlar yumağı ve doğduğumuz andan ölene kadar yaptığımız tek şey sorun çözmek, hangi ihtiyaçlarımızın sorunlarını daha çok dikkate alıyor ve bu ihtiyaçlardan doğan sorunları ne dereceye kadar çözebiliyoruz ? Benzer yollardan geçip bir yaşam savaşı veriyoruz. Peki asıl savaşımız kim ve ne ile ? Bu iki günlük ömrümüzü neye adıyoruz ? Neden bir kısmımız refah içinde yüzerken bir kısmımız sefalet içinde batıyor ? İşte “Refah”, belki de her birimizin çözmeye çalıştığı ve ulaşmaya çalıştığı nihai nokta. Nihai ve ana sorun olarak “Refah Sorunu”nu tanımlarsak her birimizin pratikte gerçekleştirdiğimiz başarılarımız oldukça farklı. Peki bu teoriyi tanıdıktan sonra sizce temel farkımız nedir ? Ben söyleyeyim, bilgiye erişim ve bilgiyi edinme, yani öğrenme kalitemiz ve tabi ki böylelikle farkındalığımız. Bilinmezliği bilinir hale getirdikçe farkındalığımızı arttırırız. Farkındalık bu hayattaki en önemli şeydir. Sonumuzun gelmesi bile bizi yok eden temel sorunun farkına varamamız, varsak bile soruna çözüm geliştirememizden kaynaklanıyor. Geri çevrilemiyor bazı şeyler, belki de çevirebiliriz ! Yalnızca bilmiyoruz. Öyleyse şunun farkına varalım:
“İmkansız biri çıkıp onu gerçekleştirene kadar imkansızdır.”
Bir sonraki bölümde ise sorun çözümü sürecinde ana işlev olan öğrenme süreçlerini ve bu süreci nasıl daha etkin hale getirebileceğimizi inceleyeceğiz. Sizlerle öğrenme ve insan beyni üzerine birçok içgörü kazanacağımız bir sonraki bölümde buluşalım, görüşmek üzere !
>>>Devam Edin: (BÖLÜM 4) – ÖĞRENMEYİ ÖĞRENME
Daha fazla kişiye ulaştır: